Anadolu16.com

Venezuela’da buğdey ekçez!

20.06.2022
A+
A-

Binlerce yıldan beri Anadolu’nun, Trakya’nın bereketli toprağından fışkıran buğday başaklarının her biri, sırmalar saçan güneşin altında birer kılçıklı sarı altına dönüşür, hafiften esen meltemle birlikte bir o yana bir bu yana salınarak sabırla beklediği hasat gününden sonra milletin midesine doğru yola koyulurdu.

AKP iktidarıyla bu topraklara kıran girdi. Ne altın sırmalar saçan güneşin önemi kaldı ne toprağın bereketi. Her şey, ülkeye insanca hakça bir düzen gelene dek yarılan yerin dibine girdi, kıtlığa büründü.

Tarım bakanı diyor ki, “Sığınmacı sayısı beş milyonu buldu. Refah seviyemiz yükseldi. Soframızdaki çeşitlilik arttı.” E ne olacak şimdi, sorusu sorulmuş gibi de cevap veriyor; “Maduro, ‘ülkemizde 100 kilo buğday üretin 70’i sizin olsun 30’u bizim’ dedi. Bizim onların topraklarına, meralarına ihtiyacımız var. Venezuela’da buğday ekeceğiz” diyor. Peh, peh, peh, peh..!

Tarım bakanı hızını alamıyor, “Türkiye tohum ithal eden bir ülkeydi. Tohumu geliştirmek isteyenleri ödüllendirmiyordu. Toprak koruma ve arazi kullanım kanunu çıkana kadar 2 milyon hektar arazi kayboldu.” Yine “Peh” desek kendini Kiziroğlu zanneder, en iyisi demeyelim.

Oysa söylediklerinin tam tersi: Türkiye tohum ithal etmiyordu. Balıkesir Havran’da “Tohumculuk Araştırma Enstitüsü” vardı. Diğer alanlardaki tarımsal araştırma enstitüleriyle eşgüdüm içinde ata/yerli tohumlarımız ıslah edilerek verimlilikleri gelişmiş ülkelerinkiyle kıyaslanır hale gelmişti. Ama AKP, 2006’da çıkardığı tohum kanunuyla enstitülerin kapısına kilit vurup Türk çiftçisini uluslar arası tohum şirketlerinin insafına terk etti.

2005’te çıkarılan toprak koruma ve arazi kullanımı kanunuyla da topraklarımızı korumayı, milletimizin lehine kullanmayı değil Cargill gibi küresel şirketlere Türkiye’de arazi kullanım hakkı ile bazı maden şirketlerine verimli tarım topraklarımızı ve ormanlarımızı hatta ülkemizi tümden talan etme yetkisi verdi. Yani her iki kanun da toprak, su, maden gibi doğal kaynaklarımızı sömürgecilere peşkeş çekmek ve tarımımızı çökertmek üzere çıkarıldı. Sn. Bakan bunları söylerken, milletimizin zekasıyla alay etmediğini mi sanıyor acaba?

Tarım bakanı atıl kalmış tarım arazileri hakkında da doğruyu söylemiyor çünkü AKP iktidara gelene kadar ekilmeyen tek karış toprak yoktu. AKP döneminde ekilmeyen arazi ise bakanın dediğinin en az iki katıdır. 38 milyon 380 bin hektar olan ekilebilir arazinin en az dörtte biri yani neredeyse Bulgaristan ülkesi kadar olanından çiftçi elini çekti. Nedeni de tarımın desteklenmemesi.

Kılıçdaroğlu, yıllar önce soruları çalmak amacıyla ÖSYM başkanı yapılan Ali Demir için “Nereden bulurlar bu adamları?” demişti. Arayan Sudan’da, Venezuela’da buğday ekecek tarım bakanı bile bulabiliyor demek ki. Sahi bir değil iki değil, üst düzey makamlara getirilenlerin hepsi böyle. Önceki tarım bakanları da birkaç yandaş iş adamına para kazandırmak üzere devletin imkanlarıyla Sudan’da 780 bin 500 hektar araziyi kiralamak istemiş ancak hem akıldışı bir proje olduğundan hem de kardeşleri Ömer El Beşir’in iktidarı devrilince sonuç alamamışlardı.

Mübarekler Türkiye’nin gerçeklerinden kopuklar desek de kendi şahsi çıkarlarına bağlılıkta o kadar kurnazlar ki koskoca Türkiye’nin tarımını çirkin menfaatlerine kurban etmeyi çok iyi beceriyorlar.

Aslında iktidarın Afrika’da, Orta Amerika’da tarım yapacağız demesinin arkasında çok tehlikeli bir plan var: Amaç, ülkemizin bir tarım ülkesi olduğunu milletimize unutturmak! Bereketli Hilalin gövdesini oluşturan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Suriye’nin kuzeyi, Mezopotamya’nın kalbidir. Tarım ve hayvancılık yapılarak yerleşik hayatın başladığı yerdir. İnsanlık için hiçbir zaman vazgeçilemeyecek dünyanın en bereketli bitkisel ve hayvansal besin ambarıdır. Anadolu’nun geri kalan kısmı da tarih boyunca ve her koşulda burayla entegre olmuş birincil mücavir alandır. Böyleyken bu iktidar neden burada tarım yapmaktan imtina edip buğdayın doğru dürüst yetişmediği ekvatora yakın iklimlerde buğday ekeceğini söylüyor?

Buğdayın anavatanı Türkiye’nin de tahıl ambarı Konya Ovasına, mümbit halde bekleyen Muş Ovasına, yüzde altmışı daha tamamlanmamış GAP ovalarına sahiden kıran mı girdi? Sivas’tan Ağrı’ya, Ardahan’dan Van’a hayvancılığa elverişli dünyanın en kıymetli meralarına kıran mı girdi ki iktidar Venezuela’da buğday ekecek yer, hayvancılık yapacak mera arıyor? Şehirlerin çeperindeki verimli topraklarda sebze meyve yetiştirmekten ya da çiftçinin Antalya’da ürettiği domatesi İstanbul’a taşımaktan aciz bir yönetim, hangi kafa ile dünyanın öbür ucundaki Venezuela’da tarım yapacağım diyor, anlamak gerçekten zor.

Cargill, Monsanto, Dupont, Syngenta, Bayer gibi küresel kurumlar, yüzyıllık geçmişleri olan uluslararası tarım şirketleridir. Demokratik olmayan geri kalmış ülkelerde iktidarlarla işbirliği yaparak, toprak kiralayarak, satın alarak veya o ülkelerin sahipsiz bırakılmış örgütsüz çiftçileriyle sözleşme yaparak GDO’lu tohumlar da dahil insanlık dışı yol ve yöntemlerle sömürüye dayalı bir üretim gerçekleştirirler. Böylece dünya gıda rejimine hakimdirler.

Birkaç yandaşına tarım ürünleri ithalatı yaptıran AKP sanki kendisi de bu şirketlerin yapabildiğini yapmaya muktedirmiş izlenimini vererek milleti kandırmaya çalışıyor. Ancak milletimiz Türkiye’nin ezelden beri bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğunu, kendi öz vatanı Anadolu ve Trakya’nın verimli toprakları dururken dünyanın öbür ucundaki ülkelere gidip tarım yapmanın tam bir akılsızlık olduğunu bilecek durumdadır.

AKP iktidarı bunun farkında olsa gerek ki işbirliği içinde olduğu yayılmacılarla beraber yaptığı mühendislikle bu bilinci budamak için Türk milletini dönüştürmeye çalışıyor. Doğal kaynaklarının kıymetini bilmeyen, milli duygulardan yoksun milyonlarca niteliksiz sığınmacıyı ülkenin dört bir tarafına salmasının nedeni bu. Türkiye’yi kolay sömürülecek bir Ortadoğu ülkesi yapmaya çalışıyor. Bunu kolaylaştırmak üzere ülkeyi ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel yönden çökertmeye çalışıyor. Tarımın bitirilmesi de bu mühendisliğin bir parçasıdır.

Cumhuriyet Türkiye’si başından beri dünyadaki bu oyunları öngördüğü, topraklarının, iklimlerinin önemini bildiği için ekonomisinin temeline tarımı oturtmuş ve bu felsefeyle tarımı yapılandırmıştı. Lakin AKP, tarım kurum ve kuruluşlarını kapatarak, satarak, içini boşaltarak, çiftçiyi görmezden gelerek ülkeyi ayakta tutan bu yapıyı bozdu. Sudan’da, Venezuela’da tarım yapacağız gibi saçma sapan söylemleriyle de güya tarımın destekçisiymiş izlenimini vermeye çalışmaktadır.

Şu talihe bakar mısınız; emperyalizmi bu topraklardan kovan Atatürk, Sadabad Paktıyla da Bereketli Hilalin Sümerler dönemindeki gibi hak ettiği medeniyete kavuşturulmasının yolunu açmıştı. 1970’lerden bugüne kadar ki iktidarlar ise aynı emperyalizmin, dünyayı doyuracak potansiyele sahip bu bölgeyi terörize ederek bir kan gölüne dönüştürmesine seyirci kaldı hatta belki de ortak oldu..

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.