Dolar 40,7600
Euro 47,8169
Altın 4.400,42
BİST 10.949,95
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Bursa 34°C
Açık
Bursa
34°C
Açık
Çar 33°C
Per 34°C
Cum 33°C
Cts 32°C

SUNUŞ

SUNUŞ
9 Şubat 2024 13:30
A+
A-

TÜRKİYE’NİN ARAPLAŞMA YÜZYILI (1)

SUNUŞ:

Türkler, diğer bazı toplumlar gibi dünya Araplaştırma politikalarının pençesindeler. Pakistan, Afganistan, Mısır, Irak, Suriye, Lübnan, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Bosna, Çeçenistan, kısmen de birçok Asya ve Afrika ülkesinin halkı Arap olmamalarına rağmen dilleri ve yaşam biçimleriyle tümden Araplaşmışlardır. Türkler Orta Asya’da Çin, Büyük Selçuklu ile Anadolu Selçuklularında Fars, Osmanlıda da Arapların etkisindeydi. Ancak cumhuriyetle birlikte dil, tarih ve kültürel kimliğine kavuştular. Fakat dünyadaki gelişmelere yön verenler ile içeriden onlarla çıkar birlikteliği yapanların ortaklığında Arap kültürü din maskesi altında yeniden Türklere aşılanmaya başlandı. Demirel’in söylemiyle Türkiye’de küçük büyük toplam otuz altı etnik grup var. O kadar olmasa birçok da inanç var. Bu topluluklar, binlerce yıldır Türkiye coğrafyasında kader birliği yapmış, et ve tırnak olmuş, doğadaki diğer varlıklar gibi hepsi birbiri için yaşamıştır. Tarihin her safhasında, dünya konjonktürünün kendilerine halel getirme girişimine hep birlikte karşılık vererek bekalarını bugüne kadar koruyabilmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti, işgal altındaki Osmanlı saltanatı ve onun dalkavuk şürekası gibi işgalcilere teslim olmak istemeyen herkesin devleti olarak kuruldu. Dünyada yüz doksan üç ülke var ancak köklü devlet geleneğine sahip olanlar bir elin parmakları kadar bile değildir. Tarihte Çin’den sonraki ikinci devlet örgütlenmesi, Türk devlet geleneğidir. Türkiye Cumhuriyeti, bu geleneğe bağlı kalınarak kurulmuştur. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Üniter bir ulus devlettir. Anayasasındaki ilk dört maddenin değiştirilemeyeceğinin, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğinin yine değiştirilemeyen bir kanuna bağlanması, onun ulusal yapısının korunmasının garantisidir. Bu, aynı zamanda bu topraklar üzerindeki tüm kimliklerin korunmasının da garantisidir. Hep birlikte oluşturdukları bu ulusal yapının zedelenmesi demek, Türkiye’nin Irak, Suriye, Lübnan, Libya hatta Filistin olması demektir.

Bazen bu ilk dört maddeye uzatılan dillerin altında yatan şey, Türkiye’nin bu ülkeler gibi güçsüzleşmesine, bölünmesine yönelik arzulardır. Kimsenin kendini güvende hissetmediği bu dünyada, insanın bir yandan kendi yerel dilini, geleneğini, bilumum kültürünü yaşarken, bir yandan da bütün bu farlılıklarla birlikte dünyanın köklü geleneğine sahip güçlü ve saygın devletinin yurttaşı olması bir şanstır, bir ayrıcalıktır, yıkıcı arzuların da tek panzehiridir.

Dünyayı avucuna almaya çalışan (belki dünyayı avucuna almış da diyebiliriz) bazı aktörler, demokrasiyi kendi tekelinde bilmekte, bu bahaneyle de dünyanın istedikleri köşesine demokrasiyi götürüyoruz deyip işgale gidiyorlar. Bu hep silahla değil ekonomi veya kültürle de olabiliyor. Etrafımızı saran ateş çemberinden ve bizi kıskaca alan ekonomik, kültürel baskılardan bunları görebiliyoruz.

Kimsenin bize demokrasi dersi vermesine ihtiyacımız yok. Çünkü hepimizin her şeyi olan Cumhuriyetimizin fikri, felsefesi demokrasidir. Cumhuriyet, dünyayı hem talan eden hem ateşe veren iki dünya savaşı arasında kurulup yeşerdi. O koşullarda demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla hayata geçirilmesi zaten olanaksızdı. Ama o zamandan beri kimilerinin dediğinin aksine, demokrasinin gelişmesine hiçbir şekilde engel değildi, şimdide değil. Dolayısıyla Türkiye’de demokrasiyi hep birlikte geliştirip güçlendirmek yerine, Mehdi’yi bekler gibi birilerinin gaipten demokrasiyi getireceğine bel bağlamak, bu toprakların erdemli insanlarına yakışmaz.

İktidar, işbaşına geldiği 2002’den beri içi boş “Hedef 2023” sloganını diline pelesenk etmişti. 2023’e gelindiğinde ise Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye’nin hiç bu kadar güçsüz ve yoksul olduğu görülmedi. Yirmi iki yıldaki yönetme şekli, ülkeye bir şeyler kazandırmak yerine her şeyini kaybettirdi. Şimdi de Türkiye Cumhuriyetinin Yüzüncü Yılı çağrışımından hareketle “Türkiye Yüzyılı” diye gene içi boş bir slogan üretmiş bulunuyor. Bu da yerelde ve genelde iktidarda kalmaya yönelik bir slogandır. Yaratılan bu ekonomik, sosyal, kültürel iklimde, Türkiye’nin Ortadoğululaşması kaçınılmazdır.

Sekiz gün sürecek bu yazı dizisinde, öteden beri uygulana gelen Türkiye’yi Araplaştırma politikaları anlatılmaya çalışılacaktır.

Yalnız, bir toptancılığa gidilmediği anlaşılsın diye şu ayrıntıyı belirtmekte yarar var: Ağırlıklı olarak Adana, Hatay, Mardin, Siirt, Urfa’da yaşayan, yüz yıllardır Anadolu’daki bütün kadim halklarla kaynaşmış, birlikte ağlamış, gülmüş, Anadolu medeniyetlerini onlarla birlikte kurmuş Arapça konuşan yurttaşlarımızı incitecek, gücendirecek bir açıklama yoktur bu metinde. Zira hep birlikte Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve asli unsurlarıyız.

Tabi ki Suriye’de çıkarılan iç çatışma bahanesiyle getirilip ülkemize doldurulanların tamamını konumuzun dışında tutuyoruz.

  • Önder Gümüş/9 Şubat 2024

Yarın: Neden Araplaştırılıyoruz?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.