Anadolu16.com

Bursa’da kadınlar, ‘öldürülen kadınlar’ için sahaya indi

Bursa’da kadınlar, ‘öldürülen kadınlar’ için sahaya indi
22.02.2022
A+
A-

Bursa’da Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi öncülüğünde düzenlenen 23 Nisan Mahalle Komitesi ve 23 Nisan Kadın Dayanışma Derneği, boşandığı eşi tarafından öldürülen Yasemin Ulutaş ve kadın cinayetleriyle yitirilen tüm kadınlar için 23 Nisan Mahallesi Muhtarlığı önünde buluştu.

Nilüfer Kent Konseyi Kadın Meclisi, 23 Nisan Mahalle Komitesi ve 23 Nisan Kadın Dayanışma Derneği, boşandığı eşi tarafından öldürülen Yasemin Ulutaş ve kadın cinayetine kurban giden tüm kadınlar için 23 Nisan Mahallesi Muhtarlığı önünde buluştu.

Öldürülen tüm kadınlar için açıklamalarda bulunan 23 Nisan Kadın Dayanışma Derneği Başkanı Nurgül Bora‘nın konuşması şu şekilde;

“Bugün, öldürülen Yasemin Ulutaş ve kadın cinayetleriyle yitirdiğimiz tüm kız kardeşlerimiz için bir aradayız. Kadınlar her gün işte, okulda, evde, sokakta erkek şiddetine maruz kalmakta ya da şiddet tehdidi altında yaşamlarını sürdürmektedir. Siyasal iktidar ise kadına yönelik şiddeti önlemek ve kadın kazanımlarını geliştirmek yerine, kadın düşmani politikaların sürdürücüsü olmaya devam etmektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshinden sonra şimdi de 6284 sayılı yasa gibi şiddeti önlemede etkili yasal kazanımlar hedef gösterilmekte ve eril yargının cezasızlık politikası kadına yönelik şiddetin artmasına neden olmaktadır. Bu cezasızlıktan güç ve cesaret alan erkekler “gücüm yettiği için hedef aldım” diyebilecek cürette ve biz kadınlan akal almaz yöntemlerle katletmeye, eril yargı ise erkekleri korumaya devam etmektedir. Sunduklan her bir gerekçe kadının temel insan haklarından mahrum kalındığını, sadece kadın olduğu için ezildiğini ve ayrımcılığa uğradığini göstermektedir.

2022 yılı başlayalı henüz 52 gün olmasına rağmen, kahroluyoruz ki bu kısa sürede 56 kadın öldürüldü.

12 Şubat günü, sevgili arkadaşımız, kardeşimiz, mahalle sakinimiz, Sakarya Ortaokulu Müdürü, eğitimci Yasemin Ulutaş, boşanmış olduğu polis memuru Bilal Ağır isimli erkek tarafından sokak ortasında katledildi. Bu üzüntü yetmezmiş gibi, refahı korumak için var olan polis teşkilatı mensuplarinin sosyal medya üzerinden, meslektaşlanı olan katile geçmiş olsun dileklerini yazmalarının kabulü mümkün değildir. Şahsın, üyesi olduğu sendikanın yaptıği açıklamada Yasemin öğretmenin namusu üzerinden vurgu yapılmıştır. Öğretmenimizin yanında bulunan ve kendisiyle aynı kaderi paylaşmak zorunda kalan şahsın. erkek arkadaşı değil okul tadilatı için birlikte çalıştıkları kişi olduğu, gerekli merciler tarafından israrla vurgulanmıştır. Yanındaki şahıs erkek arkadaşı olsa bile, bu durum bir kadının öldürülmesini meşru mu kilmaktadır? Benzer bir dil basin tarafından da kullanılmıştır. Haberlerin bu şekilde yazılması sanki hafifletilmiş bir neden gibi algı oluşturmaya yöneliktir. Ortada bir katil vardır ama öldürülen kadınin özel yaşamı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır. Öldürenin, kendince geçerli sebeplerini kabul ettirmeye yönelik planlanmış tavırlarını, biz kabul etmiyoruz.

Tüm dünya ve insanlık bilsin ki, yitirdiğimiz tüm kadın arkadaşlarımıza söz veriyoruz, Adalet yerini bulana kadar bu ateşi söndürmeyeceğiz.

Yasemin Ulutaş’ın kuzeni Özlem Ulutaş’ın konuşmasından satır başları;

Kadınları hayattan koparanların büyük cezalar almasını istiyoruz. Ne zaman cezalar azalırsa bizler ölmeye devam edeceğiz. Bugün o, yarın bir başkası, belki de öbür gün kimse ne olacağını, ne yaşayacağını bilemez. O bir anneydi, o bir eğitimciydi, o idealist bir kadındı, dik duruşlu bir kadındı, suçu bu muydu? Boşandığı eşi tarafından katledildi. Bunun adı öldürmek değil katletmek. Yanında iki kişiye daha zarar vermiş bir insandan bahsediyorum. Hiç bir şeyin savunması yok. Özellikle bir insanın hayatına son vermenin savunması yok. Daha çağdaş öğrenciler yetiştirecekti. Öğrencilerin boynu bükük kaldı. Çocuğunun boynu bükük kaldı. Annesinin ve babasının boynu bükük kaldı. Diyebilecek bir sözümüz bile yok. Bir gün bir kez daha yakınımızdan birinin canı yanmasın. Hiç bir kadının hiçbir şekilde ölümle sonuçlanması bile gerekmiyor. Şiddetin kabul bir tarafı yok. Adalet istiyoruz.

“Buradayız ve haykırıyoruz; Kadınları mülk gibi gören, kısıtlayan ve sahiplenen zihniyeti kabul etmiyor, 6284’ün ve istanbul Sözleşmesi’nin hemen şimdi uygulanmasını istiyoruz”

Şiddete uğrayan her kadının ne yaptığı, ne söylediği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel vcinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hak edip hak etmediği tartışliyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular “mağdur” ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. Yaşadığımız her türlü erkek-devlet şiddetinin karşısında birlikte mücadele ederek ve birbirimize destek olarak kazanacağımızı biliyoruz. Kadına yönelik şiddet münferit değil, politiktir ve bu şiddeti önlemenin en önemli yolu da kadın mücadelesinden, kadın dayanışmasından ve bizlere destek olan, bizleri kendinden farklı kılmayan erkek dayanışmasından geçmektedir. Yasemin arkadaşımız öldürüldü ama acımız, öfkemiz, isyanımız hala diri… Sessiz kalmayacağız. Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok. Birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz. Tüm bileşenlerimizle hem fikir olarak hak yerini bulana kadar susmayacağız. Yasemin’e Allah tan rahmet, tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyoruz.”

23 Nisan Kadın Dayanışma Derneği üyesi Esin Çetin’in yaptığı açıklama ise şu şekilde; 

“Sizlerin de bildiği gibi, kadınlar öldürülüyor; kadının giydiği giymediği, konuştuğu konuşmadığı, sustuğu susmadığı, evet dediği hayır dediği, seviştiği sevişmediği her şey hak tahrik indiriminin mezesi haline geliyor. İster sokakta, ister işte, ister evde; giyiminden gülüşüne her hareketine müdahale edilecek bir ilişkiler ağı içinde kadınlar yaşamaya değil sağ kalmaya çalışıyor. Bu tarz davalarda sanıkların takım elbise giymeleri, dava esnasında efendi durmaları iyi hal indirimine neden olmakta. Oysa ki öldürülen ya da şiddete uğrayan kadınların ise giydikleri elbiselerin rengi, makyaj yapmaları, evlerine bir saat geç gelmeleri, cep telefonuyla sıkça konuşması gibi nedenler tahrik sayılarak büyük ceza indirimleri uygulanmaktadır. Sadece yasalarla tedbir almak bu cinayetleri önlemeye yetmiyor. Aile içi eğitim de dahil olmak üzere okullarda ki müfredata kadar ele alınıp yetiştirdiğimiz erkek çocuklara ‘sen erkek adamsın’ cümlesiyle başlayan onu üstün gören yaklaşımlardan kaçınmalı, okullarda da bu yanlış yerleşmiş olgunun kırılması için çocuklara eğitim verilmelidir. Çocukların cinsiyetinin erkek olmasının ona hiçbir ayrıcalık, üstünlük tanımadığını bilerek yetişmesi gerekir.

Ayrıca, kadınlara yönelik şiddetin başlıca nedeninin erkek egemen bakış açısı ve ekonomik sorunlar olduğunu herkes az çok tahmin edebiliyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliğe, yoksulluğa, sosyal güvenlikten yoksunluk hem şiddeti hazırlamakta, var olan eşitsizliği beslemekte, hem de kadınların hayatını çekilmez kılmaktadır. Kadınların sosyal politikalara ihtiyacı var. Devletler ve hükümetler alacakları her ekonomik kararda kadınlar öncelikli olarak düşünmeli, çalışma hayatına katılmalarına dönük yatırım ve projeleri acile gerçekleştirmelidir. Bugün kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali olarak kabul edilme ve bu şiddeti önleyici yasalar düzenlenmektedir. Ancak bu yasaların varlığı yetersiz kalmaktadır, çünkü yasal düzenlemelerin toplumsal hayata geçirilmesi zaman almaktadır. Çıkarılan yasanın uygulanmasını kolaylaştıracak bürokratik mekanizmaların üretilmesi ve bunların etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle her şeyden önce yasala toplumsal yansıması sürecini beklemeden, kadın cinayetlerine karşı duyarlı toplumsal bilin geliştirilmelidir.

Sizlerin de bildiği gibi, kadınlar öldürülüyor; kadının giydiği giymediği, konuştuğu konuşmadıği, sustuğu susmadıği, evet dediği hayır dediği, seviştiği sevişmediği her şey hak tahrik indiriminin mezesi haline geliyor. İster sokakta, ister işte, ister evde; giyiminden gülüşüne her hareketine müdahale edilecek bir ilişkiler ağı içinde kadınlar yaşamaya değil sağ kalmaya çalışıyor. Bu tarz davalarda sanıkların takım elbise giymeleri, dava esnasında efendi durmaları iyi hal indirimine neden olmakta. Oysa ki öldürülen ya da şiddet uğrayan kadınların ise giydikleri elbiselerin rengi, makyaj yapmaları, evlerine bir saat geç gelmeleri, cep telefonuyla sıkça konuşması gibi nedenler tahrik sayılarak büyük ceza indirimleri uygulanmaktadır. Sadece yasalarla tedbir almak bu cinayetleri önlemeye yetmiyor. Aile içi eğitim de dahil olmak üzere okullarda ki müfredata kadar ele alınıp yetiştirdiğimiz erkek çocuklara ‘sen erkek adamsın’ cümlesiyle başlayan onu üstün gören yaklaşımlardan kaçınmalı, okullarda da bu yanlış yerleşmiş olgunun kırılması için çocuklara eğitim verilmelidir. Çocukların cinsiyetinin erkek olmasının ona hiçbir ayrıcalık, üstünlük tanımadığını bilerek yetişmesi gerekir. Ayrıca, kadınlara yönelik şiddetin başlıca nedeninin erkek egemen bakış açısı ve ekonomik sorunlar olduğunu herkes az çok tahmin edebiliyor. Gelir dağılımındaki adaletsizliğe, yoksulluğa, sosyal güvenlikten yoksunluk hem şiddeti hazırlamakta, var olan eşitsizliği beslemekte, hem de kadınların hayatını çekilmez kılmaktadır. Kadınların sosyal politikalara ihtiyacı var. Devletler ve hükümetler alacakları her ekonomik kararda kadınlar öncelikli olarak düşünmeli, çalışma hayatına katılmalarına dönük yatırım ve projeleri acile gerçekleştirmelidir. Bugün kadına yönelik şiddet bir insan hakları ihlali olarak kabul edilme ve bu şiddeti önleyici yasalar düzenlenmektedir. Ancak bu yasaların varlığı yetersiz kalmaktadır, çünkü yasal düzenlemelerin toplumsal hayata geçirilmesi zaman almaktadır. Çıkarılan yasanın uygulanmasını kolaylaştıracak bürokratik mekanizmaların üretilmesi ve bunların etkili bir şekilde uygulanması gerekmektedir. Bu nedenle her şeyden önce yasala toplumsal yansıması sürecini beklemeden, kadın cinayetlerine karşı duyarlı toplumsal bilin geliştirilmelidir. Kadına karşı ayırımcılığı önlemek ve kadın cinayetlerini durdurmak için uygulanan hukuksal düzenlemelere ek olarak, kadınların toplumsal hayatta sosyal ve ekonomik bağımsızlıklarını güçlendirecek düzenlemeler de yapılmalıdır.

Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması, oncelikle devletin ve siyasal iktidarlanın ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, yaşamsal öneme sahip bu sorunun ortadan kaldırılması için gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile mümkün olacaktır.

Biz bugün “Şiddete son” derken, dünyanin birçok yerinde kadınlar dövülüyor, hakarete ve tacize uğruyor, öldürülüyor. Dünyada birçok şey değişiyor, ama kadınlara yapılan fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddet hiç değişmiyor. Kadınlar hála yemeği yaktığ, eşine ya da sevgilisine karşılık verdiği, kendine harcama yaptığ ve cinsel ilişkiyi reddettiği için dövülüyor. Ayrılmak istediği için öldürülüyor. Şiddet kadınlar için bu kadar sıradan gerekçelere sahip.

Şiddet kimden gelirse gelsin karşısındayız. Bu katliamların sorumlusu IstanbulSözleşmesini uygulamayan, kaldırmak isteyen ve bu katliamlara sessiz kalan herkestir.

”Ateşin sönmesine asla izin vermeyeceğiz”

Devlet, kadına yönelik şiddetle bütüncül bir mücadele için kurumsal, mali ve eşgüdümlü yapılar kurmalr, etkili, kapsamlı ve birbiriyle koordineli politikalar oluşturmalı. Kadına yönelik şiddet için önleyici tedbirlerin alınmamasının hemen ardından gerçekleşen kadın katliamlarına karşın, mahkeme heyetlerinin caydına cezalar uygulamaması tedbirlerin alınmamasının devamı niteliğindedir. Mahkeme heyetleri bağımsız yapılarina istinaden caydıncı cezalar vermelidir. Eril zihniyet tarafından eğitimden yaşam hakkına kadar tüm insani haklan çalınan biz kadınlar, yüzyıllardır katlediliyoruz. Bizler özgür ve eşit yaşamın mücadeleci meşaleleriyiz. Tüm dünya ve insanlık bilsin ki, yitirdiğimiz tüm kadın arkadaşlarımıza bu ateşin sönmesine asla izin vermeyeceğimize dair söz veriyoruz. Toplumsal eşitsizliğe ve kadin katliamlara karşı biz kadınlar susmuyoruz, erk zihniyeti ve sistemi reddediyoruz. Her bir kadının sokaklarda özgürce koşabildiği, kahkahalarla dans edebildiği güne kadar alanlardan, meydanlardan, kampüslerden ve kürsülerden asla çekilmeyeceğiz. Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok”

”Haklarımızdan, eşitlikten, adaletten, İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz”

Kamusal alanda kadına yönelik şiddete ilişkin bir başka suç da medya tarafından işlenmekte, kadın cinayetleri Aşk cinayeti”, “kıskançlik”, “kızgın koca”, “sinir krizi”, “cinnet getirme” “onur”, “gurur”, “namus” gibi başlıklarla gerekçelenmektedir. Kadınlara yönelik cinsel suçlar medyada pornografik reyting-tiraj malzemesine dönüştürülmekte, suçun işlenişine dair her tür detaya yer verilerek şiddet adeta özendirilmekte, hatta hatta mağdur kadınların fotoğrafları yayınlanarak, özel hayatlarına dair tüm detaylar verilerek yapılan eylem bir magazin haberine dönüştürülerek, şiddet olağanlaştınılmaktadır. Yargılama süreçlerinde ise, kadınların hayatlan didiklenmekte, yaşam biçimleri gerekçe sayılarak, şiddet meşrulaştınılmaktadır. Kadın katillerine bile “haksız tahrik” ceza indirimi adı altında erkeklik indirimi yapılmaktadır.”

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, ancak kadına pozitif ayrımcılık uygulayan, şiddeti engelleyici, bilinç yaratıcı, hükümet politikalarının her alanda kullanılması ile mümkündür. Aynı zamanda Kadına yönelik şiddetin, kadının insan haklarını kullanmasına engel olduğu ve haklanın ihlali anlamına geldiği bilincini verebilmek amacryla, cinsiyete duyarlı, yenilikçi yöntemleri öneren toplumsal eğitim kampanyalar ile mümkündür. işte bu nedenlerle; Kadın mücadelesi sürdüren kadınlar, yıllardır yasal değişikliklerin tek başına yeterli olmayacağını, toplum ve devletin kadınlara yönelik algr ve anlayışının asıl problem olduğunu söyledi/söylemeyi sürdürmektedir. Şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik, hem ulusal hem de uluslararası feminist mücadele sayesinde yürürlüğe giren yasal düzenlemelerden en önemlisi; Istanbul Sözleşmesi, 6224 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun oluşturmaktadır.

Hemen hemen her gün bir kadın cinayetinin yaşandığı bu ülkede, kamuoyunu yanıltmak için sözleşmenin içeriğini bilinçli ve kasıth olarak maniple edenler; sözleşmeyi uygulamak yerine feshedenler, şiddeti önlemeyenler, şiddeti cezasız bırakanlar bu cinayetlerin suç ortağıdır. Ve biz çok iyi biliyoruz ki, kadın cinayetleri politiktir. Bizim artık bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok. Ölmek istemiyoruz. Yaşamak istiyoruz. Eşit, özgür, sömürüsüz, şiddetsiz bir yaşam istiyoruz. İstanbul Sözleşmesini kendisine bir tehdit olarak gören siyasi iktidarın baskıcı ve ataerkil politikalarına teslim olmayacağız. Yaşamın her alanında kadın mücadelesi ve kadın dayanışması ile eşit, özgür bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz.Sözlerimizi şimdilik noktalandırırken tekrar ediyoruz; Yasemin arkadaşımız öldürüldü ama acımız, öfkemiz, isyanımız hala diri. Sessiz kalmayacağız. Bir kişi daha eksilmeye tahammülümüz yok. Birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz. Tüm bileşenlerimizle hem fikir olarak hak yerini bulana kadar susmayacağız. Tekrar, Yasemin’e Allah tan rahmet, tüm sevenlerine sabir diliyoruz.”

CHP Bursa milletvekili nurhayat Altaca kayışoğlu’nun konuşmasından satır başları;

Bu sözleşmeler bu haklar 6284 sayılı yasa verilen yasalar özgürlükler dünya üzerinde tarihten bu yana öldürülmüş milyonlarca kadının kanıyla yazıldı bunun farkında değiller kadınlar sürdürdükleri bu mücadeleyi Sürdürmeye devam edecekler istiyorlar ki kadınlar evde otursun kadınlara biçtikleri rol ne ise onu yapsın. Temizlik yapsın çocuk doğursun çocuk büyütsün kadınlar insan olarak istediği gibi yaşasın istemiyorlar tercihlerine saygı duymuyorlar istiyorlar ki kadınlar kendi mallarıymiş gibi ya benimsin ya kara toprağın denildiğinde erkeklerin istediğini yapsınlar. Ama kadınlar birer insan ve özgür bir insan olarak yaşayacaklar bugüne kadar elde ettiğimiz kazanımlar için çok bedeller ödendi belki yine ödenecek ama biz asla bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.