Anadolu16.com

Sanata düşmanlıkta pandemi fırsatı

Sanata düşmanlıkta pandemi fırsatı
26.06.2021
A+
A-

Bu ülkede herkes yönünü, öngörüsünü kaybetmiş olsa da ne zaman ne yapacağını bilen birileri var.

Sayın Cumhurbaşkanı, “Gece saat 24’ten sonra kimsenin kimseyi rahatsız etmeye hakkı yok” deyip, insanların yüz binlerce yılda yaratıp DNA’sına nakşettiği müziğin icra edilmesine zaman sınırı koydu.

Oysa müzik düşünceyle birlikte var olan ve tüm dünyada ruhun gıdası olarak kabul görmüş bir sanattır. İnsan tüm saatlerde insan olduğuna göre, her an bu gıdaya ihtiyaç duymaz mı?

Ülkemizde gece yarısından sonra çobanların kent sokaklarında kaval çaldığı, apartmanlarda davul zurna eşliğinde halay çekildiği vaki değildir. Meskun mahallerde volümü yüksek sesli müziğin olabileceği bar veya pavyonlar da yok. Düğün – derneklerin, eğlencelerin ne zaman nerede yapılacağı da belirlenmiş kurallar dahilinde yapılmakta. İnsanlıkla beraber bu işin icracısı olan müzisyenler de bunu bir meslek ahlakıyla yapmaktadırlar.

Peki, durduk yerde Sn. Cumhurbaşkanı neden böyle bir karar alma gereği duydu? Bugüne kadar hiçbir şekilde söz konusu olmamış müzik gürültüsü bahanesiyle sanata düşmanlığın yasal zemini oluşturuluyor olmasın?

Müziğin başat olarak içinde yer aldığı sanat, insana insan olduğunu hatırlatır. Sanat görmektir, hissetmektir, anlamaktır, konuşmasını, yemesini, içmesini, yürümesini, giyinmesini bilmektir. İnsanlarla, doğa ile dost olmaktır. Çalışmaktır, üretmektir, paylaşmaktır, sevmektir, saygı duymaktır. Sanat duygudur, aşktır. Sanat insanı özgürleştirir. Sanatla ancak hayata nitelikli bir anlam kazandırılabilir. Kısacası sanat, insanı insan eden her şeydir.

Sanat insanlar içindir, halk içindir. Varsa bir ideolojisi o da insanları özgürlüğüne kavuşturmak, mutlu ve barış içinde yaşamalarını kolaylaştırmaktır.

Ona sınır koyan Sn. Cumhurbaşkanı ve partisinin ideolojisi ise bugüne kadar yaptıklarından anlıyoruz ki ne pahasına olursa olsun iktidarını sürdürmesine yarayacak kültüre, yaşam biçimine alıştırılmış tekdüze bir toplum yaratmaktır. İdeolojilerinin hedefinde sanattan, bilgiden uzak; ruhsuz, duygusuz, dindar ve kindar bir toplum yaratmaktır.

Sanat aynı zamanda itiraz etmektir. İtiraz edenler, sürüye sayılmak istemez. Çünkü sanat, atom zerreciğine varana kadar her şeyin başlı başına bir evren olduğunu öğretir insana.

Başta hukuk olmak üzere kendisini her şeyin üstünde gören Sn. Erdoğan’ın bu konudaki derdi,  sanatın insanlara öğrettiği itiraz kültürünü ortadan kaldırmaktır. Bunu da sanatı kendisinin belirlediği sınırlar içine hapsederek başarabilir ancak.

Peki, başarabilir mi? Bu mümkün değil. Çünkü sanatın doğasında, sanatçının ruhunda ve düşüncenin bizatihi kendisinde haksızlığa, zulme başkaldırı vardır. Sn. Cumhurbaşkanının gözden kaçırdığı bu.

Atatürk; “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” der. ”Sanatçı, gelmekte olan aydınlığı ve karanlığı herkesten önce hisseden ve görendir” der.

Sn. Erdoğan, Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı. Seçildiğinde, Atatürk ilke ve devrimlerine ve Cumhuriyetin kanunlarına sadakatle bağlı kalacağına yemin etmişti. Bu ilke, devrim ve kanunların temelinde ise bilim ve sanat yatmaktaydı. On dokuz yılın sonunda ne Atatürk’ün ilkeleri ve devrimleri kaldı, ne de Cumhuriyetin ekonomik değerleri ile kültürel faziletleri. Cumhuriyeti besleyen köklerden birisi olan sanat da müzik üzerinden kaynatılan tartışmalar arasında kaldırılmaya çalışılıyor bugün.

Sn. Erdoğan’ın İslam halifesi olma özentisini bütün dünya bilir. Ama İslam halifelerinin sonuncusu Abdülmecit Efendi müzisyendi, ressamdı. Nü resim yapacak kadar da özgür kafaya sahip bir sanatçıydı. Üstelik onu sanatla uğraşmaya teşvik eden de yine Sn. Erdoğan’ın kendi siyasetine alet ettiği Abdülhamit’ti.

Sn. Erdoğan’ın kendi siyasetine alet ettiği bir diğer figür de Fatih Sultan Mehmet’tir. O da İtalya’nın en popüler ressamını getirtip kendi portresini yaparak sanatın aykırı bir şey olmadığını kendi tebaasına anlatan padişahtır. Altı dil bilen çağının en entelektüel imparatorudur.

Sn. Erdoğan’ı bunlardan ayıran birçok şey var ama en önemlisi iktidar tutkusudur. Bu üç tarihi kişiliğin sanatı yüceltmesi yanlış da Sn. Erdoğan’ın sanata zincir vurması mı doğru?

Her çıkışına dini bahane ederler ya, baktığımızda bütün dinlerde sanata, müziğe ve ritme önem verildiğini görüyoruz. Hıristiyanlıkta kilise koroları vardır. Camilerde ve tekkelerde temcîd, münâcât, salâ, tardiye, tekbir, mevlid, mirâciye, Muhammediye, tevşîh, cami nâtı ve ramazan ilahileri gibi müzik formları vardır. Ayrıca sabah ezanı saba, öğle ezanı rast, ikindi ezanı hicaz, akşam ezanı segah, yatsı ezanı uşşak, cenaze ile Cuma öncesi sala da hüseyni makamında okunur.

Demek ki din de bahane değil!

Sn. Cumhurbaşkanı yakın bir geçmişte “Her şeyi yaptık ama kültürel iktidarımızı kuramadık” demişti.

Aslında AKP’nin kültürel iktidarını ihdas etme girişimleri öteden beri vardı. Ermenistan’ın düşmanlık üreten Soykırım Anıtına karşılık, Kars Belediye Meclisinin bu yakada yaptırdığı Türk Ermeni halklarının dostluğunu simgeleyen ve gerçek bir sanat eseri olan İnsanlık Anıtına ucube deyip yıktılar. Bununla da bütün dünyada “Türkler Ermenilere soykırım uyguladı” propagandasını yapanların ekmeğine yağ sürdüler.

İnsanlık Anıtına ucube diyenler, kendi iktidarında dünyanın incisi İstanbul’un binlerce yıllık siluetini ucube gökdelenlerle iğrenç bir görünüme büründürmekten çekinmediler.

Melih Gökçek anlamadığı sanatın içine tükürüp, sanat diye kimsenin dönüp bakmadığı abuk sabuk şeyleri, soyduğu Ankaralıların parasıyla ortalığa saçmaktan çekinmedi.

Fikir babalarından Bülent Arınç, devleti ele geçirdikleri süreçte “Kurban olduğumun Allah’ı verdikçe veriyor” demişti, yaver giden şansları için.

Evet, milletin çektiği her sıkıntıyı kendileri için bir fırsata dönüştürmede hayli mahirler. Ancak bu, şanslarının yaver gitmesinden değil, utanma duygularının olmayışındandır. Yukarıda sanat duygudur demiştik. Yani sanattan anlamayanlar duygusuz, vicdansız olur ve sıkıntıya düşen kendi milleti de olsa, onun sıkıntısını fırsat bilip, kendisi için ne çıkar elde edebileceğinin derdine, telaşına düşer.

İşte bu korona salgınında, bir süre önce içki satışı yasağı koymaları, bugün de müziği yasaklamalarının temelinde ideolojilerinin bu fırsatçı karakteri yatmaktadır.

Resim sanatçısı olarak bir şeyin gözden kaçırılmaması gerektiğini düşünmekteyim: Saraylarında sofralarının müdavimleri olarak bağrına bastıkları muhteremler bu toprağın sesi, bu halkın sanatçıları değildir. Onlar, halkımızı yozlaştıran ilkel Arap kültürünün ses sanatçısı adıyla faaliyet gösteren koludur.

Müzik evrenseldir ancak binlerce yılda bu topraklarda oluşmuş tek veya çok sesli sanat üretimleridir evrensel olan müzik. İslam öncesi çağlardaki bedevi çadırlarında sadece erkeklerin keyfi için kadınları raks ettiren yalelliler değil.

Nasıl ki Türk milleti din kisvesi altında Arap kültürü ile yozlaştırılıyor, aynı şekilde resim dahil bu topraklara ait sanatın bütün türleri asimile edilmektedir. Arabesk müzikle de yurttaşlarımız ruhsuz, duygusuz, düşüncesiz, gerçeklikten kopmuş melankolik birer mecnuna dönüştürülmektedir.

Sn. Cumhurbaşkanının istediği de bu belki!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.