Anadolu16.com

TÜLDEKİ KAN İZİ

03.09.2021
A+
A-

Türkçe’de ‘öz’ kökünden türeyen nefis bir kelime. Bir şey ya da bir kişinin mahrum olmak anlamında kullansak da biz kendisini, aslında “seni öz-ledim” çok daha derin anlamlar taşıyor. Özüme kattım, özümde hissettim, özümle bütünleştirdim… Basit bir eksiklik hissetme durumundan çok daha ötede aslında kendisi. Toprağı sulamak akışkan olanla bereketli olanın yaratıcı yenilenmesi için elzem olduğu gibi onu özlemek de özümüzün onun özünü kendi özü bilmesi yolunda münbit bir süreçtir. Özsuyumuz, özgenin toprağına akar; varlık, yatağımızı aşındırmak pahasına da olsa özetlenemez olanı özlerken özünü gözler insan.

Hep böyle bildim ben anlamını. Özlemekle öz arasında ilişki kurmak hoşuma gidiyordu çünkü. Sanki layıkıyla sindirmeden geçmesinden korkulan bir halin asiliğini güçlendiriyordu. Özlemeyi bir hevese değil de varlığın hoş bir kıvamına bağlıyordu. Meğer özlemek, öğsemekten gelirmiş. Öz ile ilişkisi fonolojinin altında değerlendirebileceğimiz bir benzeşimden ibaretmiş. Öğ/ök, eski Türkçe’de “akıl, hatır” demek. Öğsemek de akla/hatra gelmek anlamına geliyor. Akıldan. Hatırdan hiç çıkmıyor ki ama. Eskiyor, eksitiyor. Bazen ekşitiyor ve susatıyor. Susamak gibi özlemek/öğsemek. Birine susamak.

Aynı anda hem sıkıntı, hem de hedef sağlamasından umut yaratan ruh hali.

Hissetmenin en sevimsiz olanı. Beynin bir kısmını bir sübjeye ayırma, akıldan onu çıkaramama; şiddetli görme, dokunma isteği…

Hatta bazen boşluğa ya da duvarlara konuşmak özlenen yerine konularak. 24 saat yetmez. 5. mevsimi yaşamak istersin özlenenle. O aradaki zamanın adı, özlem işte.

Böyle midenin altından başlar yavaş yavaş boğazına kadar yükselir, oraya da bir düğüm atar. Göğüs kafesine de boylu boyunca bir tam limonu sıkar.

Bir olgunun yokluğunu, varlığının izleriyle süslemektir. Zaten var olmayan bir olgu için özlem duymak ise, “ışık hızıyla giderken sellektör yapsan ne olur?” sorusunu akılda canlandırır. Özleme ibresinde kırmızı ışık yanmaya başladığı an, içten bir şeyler kalkıp gider özlediğinin yanına, karşı koyamaz kişi özleme, kalelerini teslim eder, kapılarını açar… İnsan keyfini çıkarmalı böylesine görkemli bir teslim töreninin.

2020 yılında kaybettiğimiz usta şair, Oruç Aruoba’nın Çeken Kılavuz’da anlattığı haline bakalım: Neydi orada ki fikir? Özlem mi sevgiyi, sevgi mi özlemi doğurur? Yani kişi aslında birini özlemediğini savunsa bile bi’ yerlerde bireyin beyin kıvrımları birey için veri madenciliği yapmakta. Kişi, hiç farketmediğ ilintileri onu gördüğünde dank etmek üzere depolamakta. Bir de şöyle bir durum var: Ben şu kişiyi çok özlüyorum bu da mı veri madenciliği derseniz ne yazık ki bu adıyla şanıyla olaptır. Beyin, ne istediğini bilerek bir sorgulama sürecine girmişse zaten daha ne yapsın ki size veri ambarınız.

Yine Oruç Aruoba, özlemle ilgili der ki:

“Özlediğin, gidip göremediğindir; ama, gidip görmek istediğin.

Özlem, gidip görememendir; ama, gidip görmek istemen.

Özlediğin, gidip görmek istediğin ama, gidip göremediğin.

Özlem, gidip görmek istemen ama gidememen, görememen; gene de, istemen.”

Şimdi soruyorum herkese;

Özlemin küçücük, kordan kentleri yakacak kocaman bir yangına dönüşmesine izin verir misiniz?

Geçsin artık şu his.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
22 Eylül 2021
28 Temmuz 2021
13 Ağustos 2021
18 Nisan 2022
27 Nisan 2022
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.