Anadolu16.com

Kadınların Kadim Savaşı…

07.03.2022
A+
A-

Tarihin kadimden beri süregelen en büyük savaşı, kadınların erkeklere karşı verdiği hak ve eşitlik mücadelesidir.

Kadın insan statüsünde kabul görseydi çok daha insanca bir medeniyet yaşanırdı dünyada. Türkiye’de de öyle.

Kültürlerin harman olduğu Anadolu’da toprağın, bereketin, yaratıcılığın sembolü ana tanrıça Kibele’dir. Ademleşme yani sosyalleşme Anadolu’da başladığına göre bu demektir ki yerleşik hayat ve ardından uygarlaşma kadına saygı duyulması, kadının yüceltilmesi ile başladı.

Kadının “saçı uzun, aklı kısa” olarak aşağılanması, baskılanması ise kadınlarla erkekler arasındaki kadim savaşın tarihi olsa gerektir. Bütün dünyaya yayılan ve hala devam eden bu savaşta erkeğin kölesi yapılmışsa da kadın insanlığından bir şey kaybetmemiştir. İnsanca bir yaşantının kırıntıları varsa dünyada, bu yine kadınların yüzü suyu hürmetinedir. Erkeğin fiziki gücüne dayanarak “Fıtratım gereği ben kadından üstünüm” demesi ise onun “insan” olmaktan çıktığının göstergesidir.

Biz Türkler açısından durum biraz farklıydı oysa. Türk kadını doğuştan özgürdü. Söz, yetki ve karar sahibiydi. Eski Türklerde toplulukları birleştirip devlet kuran Han’lar, hanlığını ilan ederken yanındaki eşini de tanıtır ve “Ben sizin hanınızım ama bu da benim hanım” deyip ülkeyi birlikte yönetirlerdi. Türkçedeki “Hanım” kelimesi de buradan geliyor. Demek ki her Türk kadını bir Han’dır.

Türkçede “Osmanlı Kadını” diye bir terim de vardır. Bu da Türk kültüründe dürüst, adabı muaşeret kurallarını bilen, güzel ahlaklı, ağırbaşlı, güvenilir, kılık kıyafetine özen gösteren, gerektiğinde otoriter şeklindeki övgüyü hak eden bir kadın olma halidir. Demek ki Osmanlı uygarlığında saray Araplaşıp yozlaşsa, kadını haremindeki sürüden saysa da sarayın dışındaki halk kadını yücelten kültürünü devam ettirebilmiştir.

Cumhuriyetin kazanımlarının başında da kadına sağlanan “Hak ve fırsat eşitliği” gelir. Kadına hem seçme hem de seçilme hakkını veren dünyadaki ilk laik ülkedir Türkiye. Anlaşılıyor ki Türk tarihi, fedakarlığından ötürü kadını her dönemde yüceltmenin tarihidir. Peki, kadını eş ve eşit bilen o geçmişe ne oldu da her gün en az bir kadının hunharca katledildiği bir sürece girildi Türkiye’de?

Bilmek, hatta görmek isteyenler için her şey meydanda aslında. Cumhuriyetin kurucusu Büyük Atatürk, “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir” der. Onun için kadınlar sabanda, sırada, tezgahta, çarşıda, pazarda, evde, sokakta erkeklerle eşit çalıştı, yaşadı. O yüzden bir nebze de olsa çağdaş bir ülke oldu Türkiye.

Yirmi yıldır iktidarda olan Sn. Cumhurbaşkanı ise “Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına, herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanacağı ülküsünden ayrılmayacağına” yemin edip başbakan olduktan sonra “Kadın, fıtratı gereği eksiktir ve erkekle eşit olamaz” diyerek yeminini çiğnemişti. Onun için kadınlar bugün tamamen toplum dışına itildi. Fıtratı gereği dedikleri ikinci sınıf insan yapıldı. Türkiye ise dünyanın en kırılgan ekonomisine sahip, en itibarsız ülkesi oldu.

Nasıl oldu derseniz; kadın korumasız bırakıldı deriz! En başta can güvenliği kalmadı. Gün olmuyor ki sokak ortasında herkesin gözleri önünde bir kadın öldürülmesin! Tecavüz edildikten sonra yüksekten atılmış, çöp konteynerine ya da ormana bırakılmış bir genç kız cesedi bulunmasın!

Kadın dünyanın her yerinde ailesinin ocağının dumanını tüttüren insandır. Onu kendi insan haklarından mahrum bıraktığınızda, can güvenliğini ortadan kaldırdığınızda çocuklarını da güvencesiz ve kimsesiz bırakmış olursunuz. Yani ocağını söndürmüş olursunuz. Aile toplumun en küçük yapı taşı olduğuna göre, ocağı söndürülmüş, yoksul ve parçalanmış ailelerden nasıl güçlü bir toplum, güçlü bir millet, güçlü bir devlet beklersiniz ki?

Uyuşturucu, fuhuş, hırsızlık, şiddet batağına sürüklenmiş, bağımlısı ya da aracısı yapılmış çocuklar, kadının ikinci sınıf varlık yapıldığı ailelerin çocuklarıdır.

Kadını ötelenen, örselenen bir memleket tümüyle sahipsizdir. Eğitim ve sağlık giderlerini karşılayamadıkları, besleyemedikleri çocuklarını çaresizlikten din bezirganı tarikatlara, dinci vakıflara emanet eden aileler de az değildir. Bu din görüntüsü altındaki kurumların kurs, okul ve yurtlarında taciz, tecavüz ve cana kast gibi saldırılara maruz kalmaları sonucu gelecekleri ellerinden alınanlarsa bu ailelerin çocuklarıdır.

Dolayısıyla iktidar olmak isteyen muhalefet partilerinin ülkeye huzur, barış ve refah getirmek gibi bir niyetleri varsa, en önce kadını erkekle eşit yapacak, laikliği harfiyen uygulayacak, hayatın her alanında kadının yer alacağı altyapıyı hazırlayacak politikalar oluşturması gerekmektedir.

Çünkü laikliğin ve kadının erkekle eşit olmadığı yerde güçlendirilmiş parlamenter rejimi getirseniz de demokrasi olmaz.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.