Anadolu16.com

Adıyla Tadıyla Yemek…

12.12.2020
A+
A-

“Yemek yapmak sanatların en güzeli ve kusursuzudur. Beş duyumuzu birden harekete geçirir, hatta bir duyumuzu daha uyandırır – elimizden geleni ortaya koyma ihtiyacımızı. En sevdiğim tedavi budur.” (Paulo Coelho)

***

“Bir tek kuş sütü eksik” sözünün nereye varacağını merak eden Robert Fulton, 19. yüzyılda kuş sütünü kafasına takmış ve araştırmış. Anne ve baba güvercinlerin kuluçka dönemi sonrası, yumurtaları çatlatan yavruların ilk birkaç günlük beslenmesi için tükürük bezlerinden süt kesmiğine benzeyen bir madde salgıladıklarını bulmuş.

İnsanoğlunun yeryüzü serüveninde en çok kafa yorduğu ve gereksinim duyduğu şeylerin başında yemek geliyor. En temel ihtiyaçlarımızdan biri olan yemek, zaman içinde gelişerek ve değişerek toplumsal yemek kültürlerinin de oluşmasını sağlıyor.

“İnsanın kalbine giden yol midesinden geçer.” (Sarah P. Porton)

Sanıldığı gibi erkeğin kalbine giden yol değil, insanın kalbine giden yol midesinden geçer.

Yazar Lord Northcliffe ise yemek ve insanın arasındaki bağın 8 önemli devrimle oluştuğunu öne sürer. Birinci devrim, pişirmenin icadıdır. İnsan bu icadı sayesinde diğer canlı türlerinden farklı bir konuma gelir. İkinci devrim, yemeğin sadece ihtiyaç olarak algılanmayıp, yemek yeme eyleminin sosyalleşmek için yapılarak tekrarlanmasıdır. Üçüncü ve dördüncü devrim hayvanların evcilleştirilmesi ve tarımın başlamasıdır. Beşinci devrim ise yemeğin sosyal farklılaşma aracı olma sürecine girmesidir. Altıncı devrim gıda maddelerinin uzun mesafeler katederek başka yerlere götürülmesidir. Bu alışveriş, etkileşim ve değişim sürecinin başlamasına vesile olmuştur. Yedinci devrim ekolojiktir. Amerika’nın keşfiyle başlar. Öyle ki ekoloji, canlıların birbirleriyle ve yaşadıkları çevre ile ilişkilerini inceleyen bilim dalıdır. Sekizinci devrim ise 19. yüzyılda başlayan ve hala sürmekte olan, gıdanın endüstriyel ürün haline geldiği süreçtir.

Peki sadece karnımızı doyurmak için mi yemek yeriz? Karnımızı doyurmanın yanı sıra yemek yemeyi damak zevkimizi şenlendirmek, farklı lezzetleri tatmak için de yaparız.

Tarih öncesi çağlarda insanlar beslenme ihtiyaçlarını biriktirdikleri bitki kökleri, meyve, bal ve avladıkları hayvanların etleriyle sağlamışlardır. Mağara duvarlarına çizdikleri resimler beslenme şekillerinin ifadesi olarak kabul edilebilir. Eski çağ insanının bitkiler ile beslenme konusunda içgüdüsel olarak hareket ettiği, deneme-yanılma yöntemi ile bitkilerin yenilebildiği konusunda bilgi sahibi oldukları sanılmaktadır. Yontma taş devri olarak adlandırılan dönemde ise taşları daha sert taşlara vurarak biçimlendirmek suretiyle kesici aletler elde eden eski çağ insanı, yayı ve oku bulmasıyla da avcılık alanında işlerini biraz daha kolaylamıştır. Aç kalma korkusu ölüm korkusunun önüne geçtiği için ilk insanlar vahşi hayvanlarla mücadele etmekten, onları avlamaktan kaçınmamışlardır.

Günümüzde beslenmek, sofralar kurmak, değişik lezzetler ve sunumlar hazırlamak için vahşi hayvanlarla mücadele etmemiz gerekmiyor. Satın alma yöntemi ile her şeye rahatlıkla ulaşabildiğimiz için bu mücadele para kazanma mücadelesine dönüşüyor. Zaman içinde nehir ve göl kıyılarını tercih ederek yerleşik yaşama geçen eski insanlar, toprağı işlemeyi öğrenmiş ve hayvanları evcilleştirmişlerdir. Pişirme yöntemini bulmaları ve yerleşik düzene geçmeleri onları yeni tatlar arama yoluna itmiştir. Yemeğin lezzetini değiştirmek için kullandıkları kokulu otlar, baharatların da oluşumunu sağlamıştır.

Avcı ve toplayıcı olan insanlar cilalı taş devri dediğimiz çağda köyler kurmaya başlamışlardır. Bu çağın hemen ardından üretim alanında bir devrim gerçekleştirerek çanak çömlekli döneme geçmişlerdir. Deneme-yanılma yöntemi ile ürettikleri bu çanakları kilden ve topraktan yapmışlardır. Sıvıyı sızdırmayan, yemek pişirirken kullanılabilen ve yemeği saklayan bu kaplarla uygarlık alanında büyük bir aşama kaydetmişlerdir. Bu yöntemlerle yemek pişirme dünyada ve özellikle Anadolu’da halen kullanılmaktadır. Testi kebabı, güveç, kiremitte köfte bu yönteme verilebilecek örneklerdendir. İlk insanın yemeğin oluşumu ve temini adına attığı bu adımlar önem açısından çok değerlidir.

Yemek yemek hâlâ en temel ihtiyacımız olma önemini korurken, bitmeyen serüveni ile bizlere farklı lezzetler sunmaktadır. Ayrıca yöresel ve kültürel anlamda farklılıkların oluşmasını sağlamıştır. Bu oluşumlar yüzyıllar içerisinde farklı meslek gruplarının ve gastronomi adı verilen bir bilim dalının oluşmasına vesile olmuştur. Gastronomlar yol gösterici olmak için araştırma yaparlar. Eğitici ve öğretici bir yol izlerler. Gezip görmek amacı ile çıktığımız seyahatleri zevke dönüştürmek ve lezzetlendirmek için nerede ne yenir araştırmasına girerek, farklı yörelerin ve farklı kültürlerin yemeklerini tadabilmek her birimiz için ayrı bir önem taşımaktadır.

Yemeğin bizim kültürümüzde birleştirici bir özelliği vardır. Aile yemekleri, bayram sofraları, kutlamalar sevdiklerimizle bir arada olabilmek için en güzel ve en temel bahanelerimizdir.

Ve ekmeği 3 kere öpüp alnımıza koymak da yemeğin hayatımızdaki önemini anlatan en güzel eylemdir.

İsraf etmemek, paylaşmak ve yemeği bize veren toprak anaya sahip çıkmak dileklerimle…

(Kaynak: Yiyelim içelim, tarihimizi bilelim / Deniz Gürsoy)
YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
22 Şubat 2021
1 Haziran 2021
26 Aralık 2020
12 Ocak 2021
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.